Pages

22 Mart 2010 Pazartesi

Gerizekalı Robotlar İstiyorum!


Web 3.0 yazılarından birini okurken ilginç bir iddia gördüm. Web 3.0 öyle mükemmel olacakmış ki, evlerimizdeki buzdolabı içerisindeki bitmekte olan sütü algılayıp markete sipariş verecekmiş. Ve bu buzdolabına akıllı buzdolabı diyeceklermiş. Düşünsene evindeki her eşya en akıllısından. Hepsi kafasına göre takılıyor. Kimi sipariş veriyor, kimi balkonda sigara tüttürüyor, kimi okeye dördüncü arıyor. Ev kontrolden çıkar böyle bir durumda.
İstemiyorum akıllı robotları hayatımda. Makineysen makineliğini bil!
Böyle abidik kubidik icatlar yapacaklarına buzdolaplarını daha az enerji harcayıp daha verimli soğutma sağlar hale getirseler ya. Evi ısıtmak için enerji harcıyoruz. Buzdolabındaki yiyecekleri de soğutmak için yine enerji harcıyoruz. Eee o zaman bir yolunu bulup bu ısı iletimini sağlasalar ya. Enerjiyi tek yönde ve daha az harcamış oluruz. Ama bunu bırakıp markete nasıl sipariş veririzin yollarına bakıyorlar.
Makine dediğin düşünmeyecek. Ben düşünüyorum zaten onun yerine. O sadece benim dediğimi yapsın yeter. Gelecekte makine istiyorum ama en gerizekalısından!
İş sadece robotlar ve makinelerle de bitmiyor tabi. Bir de arama motorları var. Bu aralar iyice cıvıtan Google mesela. Hem kişilerin özel hayatlarına ve gizlilik haklarına saygı göstermiyor, hem de bu verileri kullanarak kötü arama sonuçları karşımıza çıkarıyor. Nasıl kötü derseniz, şöyle kötü: Şimdi siz bilişim sektöründesiniz diyelim. Haliyle aramalarınız hep bilişim sektöründen olacaktır. Fakat merak edip bir yemek tarifi aratmaya kalktığınızda bu "akıllı" arama motoru sizin aslında yine bilişim sektöründe arama yapmak istediğinizi düşünecek ve mercimek çorbası yerine ilk sıralarda C++ kodları göreceksiniz. Tabi şu an durum o kadar vahim değil ama o yönde adımlar atılıyor SEO başlığı altında. Bunu yaparken de karşılarındaki kişilerin insan olduğu gerçeğini gözardı ediyorlar. İnsanı iki parametre ile bir kalıba sokabileceklerini ve daha iyi arama sonuçları çıkarabileceklerini düşünüyorlar. Bırakalım da zaman göstersin.

8 Mart 2010 Pazartesi

O Geliyor!


Tek bir söz bile söylemeden, sadece kemanı ile herşeyi anlatabilen insan 31 Mart saat 20:00 de Maslak'ta olacakmış. Tabi ben de :)
Bence ruhumuz da bir tatili hak ediyor. Etkinliğe katılıp ona bu imkanı sağlamalıyım. Ben daha kim olduğundan bahsetmemişim. Peki geliyor o zaman:

O bir Dünyanın En iyi Virtözü,
O bir Komşu,
O bir Sanatçı,
O Farid Farjad!!!

Bu da rezervasyon linki

eyvah eyvah


Galiba ilk kez bir haftasonunu bu kadar dolu yaşadım. Cumartesi akşamının sürprizini ise ortak yaptı. Kendi yöresinden bir komedi filmiydi bu. Oyuncularda çok sevdiğim ve filmlerini takip ettiğim kişilerdi. Ata Demirer ve Demet Akbağ varsa bir filmde şüphe etmeme gerek kalmıyor. Zaten filmi seçen de ortak olduğu için kötü bir film olma ihtimali sıfırın altına düştü (nası bi ihtimalse :?) İzlenmesi gereken güzel bir komedi filmi. Çünkü yakın zamanda çıkan komedi filmlerini izlediyseniz bu film ile aralarında dağlar kadar fark olduğunu göreceksiniz. İşte bu fark daha önce yazdığım ucuz mizah ile kaliteli arasındaki farkı bize verir.
Ata Demirer de daha önce KorsanTV çıkışıyla mükemmel bir giriş yapmıştı televizyon dünyasına. Fakat telif haklarının Star TV de olması ve aynı dönemlerde bu kanala TMSF'nin el koyması ile bir süre ekranlardan uzaklaşan sanatçılardan biri. Yakın zamanda çıkan Osmanlı Cumhuriyeti ise mükemmel bir filmdi. Bir çok kişi G.O.R.A. gibi filmlerden beklediği etkiyi bu filmde aradığı için beğenmemiş olsa da tekrar yayınlansa tekrar izeleyebileceğim filmler listemdedir.
Demet Akbağ, tiyatro ve sinemada Türkiye'deki en başarılı kadın oyuncudur. Aklıma bir sürü tiyatrosu geliyor ama her seferinde "Sen Hiç Ateş Böceği Gördün Mü?" oyununu hatıladığımda dur şunu bir daha izleyeyim diyorum. Kaç kez izlediğimi hatırlamıyorum ama bundan sonra da izlemeye devam edeceğimi biliyorum. Bu tiyatrosundan fazla bahsetmeyeceğim, yoksa yine kendimi kaptırıp sayfalar dolusu yazı çıkarabilirim.
Konudan çıkmayalım ve "eyvah eyvah" diyelim ve de teşekkürler ortak diyelim...

4 Mart 2010 Perşembe

Mimoza Çiçeği

Bitkilerin de canlı olduğunu bana öğreten ilk çiçek. Çocukluk yıllarımda sahil kenarında bulunan parkların etrafında bulunurdu. Yapraklarına dokununca aniden kapandığı için ilginç gelirdi bize. Boyumuz yettiği yerdeki yapraklarına dokunurduk. Sanki her seferinde başka bir tepki verecekmiş gibi izlerdik şimdi ne yapacak diye. Dokunulduğunda yapraklarını kapattığı için küstüm otu da diyorlarmış. Bir de çok fazla poleni var. Çiçekleri kokmuyordu. Koklamaya çalışınca burnumuzu yanaklarımızı sapsarı yapıyordu polenleriyle.
Nerden çıktı mimoza diyebilirsiniz. Volkan Konak dinlerken çıktı :) Mimoza Çiçeğim Beğendiğim bir şarkı. Bir kaç kez üst üste dinleyince merak ettim neymiş bu mimoza çiçeği. Hemen internetten aradım. Meğer çocukluk yıllarımda burnumu sapsarı yapan çiçekmiş. Acaba bu saatte açık bir park var mıdır? Ya da yol kenarında bir mimoza çiçeği...