Pages

29 Kasım 2010 Pazartesi

Samsung Galaxy S

Evet android dedik, dedik sonunda bir android işletim sistemli bir telefona sahip olduk. Bu kavuşma 2 ay önce oldu. Yorum yapabilmek için biraz bekledim.
Planımda Google Nexus One almak vardı ama Google'ın planlarında böyle bir şey olmadığı için Nexus One planım yalan oldu. Adamlar daha satış ağına Türkiye'yi dahil etmeden üretimi durdurdu. Anlaştıkları firma (HTC) ile olan işbirliklerini sonlandırıp onlar da benim yaptığım gibi Samsung'a yöneldi. Artık Nexus Two, ya da ismi her ne olacaksa, Samsung önderliğinde ve Galaxy S prototipinde bizlerle olacak.
Samsung Galaxy S'e de kavuşmak kolay olmadı tabi. Türkiye'ye Turkcell ile geleceği taa Temmuz ayında duyurulan cihazı 2 ay bekledim. Bu süre içinde de internet üzerinden satışı yapılan ülkelerdeki kullanıcı yorumlarını ve performans testlerini inceledim. Velhasıl Eylül ayının ilk haftası çıkması beklenen cihaz ufak bir gecikme ile ikinci haftası satışa sunuldu. İlk günden gidip alayım dedim fakat organizasyon eksiklikleri nedeniyle Turkcell TİM den satış yapamadılar. İkinci gün almaya gittiğimde ise TİM çalışanları telefonun özelliklerini bana soruyorlardı :) Bu yine anlayışla karşılanabilecek bir durum fakat bazı TİM'ler böyle bir telefonun varlığından bile haberdar değildi.

Telefon hakkındaki düşüncelerimi ise iki başlık altında toplamak istiyorum:

Donanım

Donanım olarak piyasadaki telefonlar arasında çok iyi bir konumda. İşletim sistemininin de Eclair (Android 2.1) olması telefonu mükemmelleştiriyor. Sahip olduğu 4'' lik Super Amoled ekran ise rakiplerinin ancak birkaç sene sonra sahip olabileceği bir parlaklık ve canlılığı fazla enerji harcamadan size sağlıyor. Bu tip akıllı telefonlar gereksinim duyduğu elektronik parçalar ve enerji yüzünden çok kaba görünüyor. Üstelik ağırlıkları da yanınızda taşıyabilecek değerlerde olmuyor. Fakat Samsung firması bu eksiklikleri gidermeyi başarmış ve ultra ince ve hafif bir akıllı telefon üretmiş. Media içeriklerin ve internetin tadını çıkarabilmeniz için 4'' lik bir ekran sağlamış. Boyutlarının büyümesine neden olan tek faktör bu ekran. USB 3.0 desteği ise bu teknoloji daha yaygınlaşmamasına rağmen öngörülmüş ve bu telefona da koyulmuş. Donanım olarak eksik görülen tek ayrıntı 5 MP lik bir kameraya sahip cihaza flash koymamaları. İnsanlar genelde bunu eleştiriyor fakat bu benim için bir eksiklik değil. Çünkü karanlık bir ortamda flashlı bir cep telefonu ile görüntü aldığınızda yine olağanüstü çözünürlük ve netlik zaten yakalayamıyorsunuz. Varsın flashı olmasın. Bence donanım konusunda Samsung üstüne düşeni yaptı ve piyasaya ağırlığını koydu. Google'ın Android için Samsung'u seçmesi de bunun bir ispatıdır.

Yazılım

Yazılımı da aslında ikiye ayırmak lazım: Turkcell'den önce, Turkcell'den sonra. Android 2.1 ile geliyor bu cihaz. Fakat şuan 2.2 (froyo) güncellemesi yüklü durumda. HTC'nin yaz aylarında güncellemeyi çıkarmasına rağmen Samsung bunu Kasım ayında yayımlayabildi. Turkcell'e sitemim nerden geliyor derseniz sıralayayım:

  1. Telefon sanki Turkcell'inmiş gibi açılışta Turkcell logosu ve melodisi ile açılıyor. Turkcell'in kampanyasından yararlanmış olabilirim ama sonuçta Turkcell babasının hayrına vermedi telefonu. Telefonun piyasa değeri ne ise aynısı ben ödedim Turkcell'e.
  2. Var olan işletim sistemini kendine göre değiştirmiş. Bir kaç Turkcell uygulaması gelmiş ve Turkcell uygulama dükkanı. Çakma android uygulama dükkanları da var fakat orjinal Android Market yok. Ha olsa girebilecekmiydim: Hayır! Google Türkiye'ye ve birçok ülkeye Android Market erişimini açmış değil. Ama Turkcell olarak sen neden market uygulamasını siliyorsun. Sen koy uygulamayı ben markete erişmenin bir yolunu bulurum.
Android Market erişimi çok ciddi bir problem. Milyonlarca uygulamaya erişim demek Android Market. Üstelik indirdiğiniz uygulamaların güncellemelerini yapmanız da çok kolay oluyor. Android uygulamalar ise web sitelerinde iki boyutlu barcode lar ile paylaşılıyor. Telefonunuz ile bu barcode u okuttuğunuzda ilgili uygulamayı Android Marketten seçiyor sizin için. Çok büyük bir kolaylık bu. Eğer marketiniz yoksa bu uygulamanın daha eski versiyonlarını torrentlerden arayıp bulmanız gerekiyor. Genelde apk lar sitelerde paylaşılmaz. 
Bir de 3 tuş problemi var ki elinizi ayağınızı bağlıyor. 3 tuş problemi telefonu download mode veya recovery mode a sokamama durumudur. Android telefonların hepsinde olan bir özelliktir. Bu problem tüm galaxy s lerde yok. Bazılarında ortaya çıkıyor, bende de çıktı. İnterneti kurcalayarak yapacağınız bir güncelleme bunu düzeltiyor fakat bu desteği Samsung'un vermesini tercih ederdim. Fakat ilgisiz kaldılar.
Eğer bu telefonu alacaksanız yurtdışından (Android Market erişimi olan bir ülkeden) alın. Böylece saydığım problemleri yaşamayacaksınız. Yani telefonunuz Turkcell'den önce bir çağı yaşayacak. Mutlu mesut olacaksınız.

18 Mayıs 2010 Salı

Fırtına ve Lodos

İstanbul'da dün şiddetli bir rüzgar vardı. Bir yandan Lodos diğer yandan Fırtına iyice bir silkeledi İstanbul'u. 90 dakika süren bu abluka sonunda İstanbul yine düştü. Kupa yine Anadolu'da kaldı.
Bursaspor süper lig boyunca kısıtlı kadroya rağmen iyi maçlar çıkardı. Yüzdü yüzdü kuyruğuna geldi. Bu noktada bir dost eline ihtiyacı vardı. İşte bu noktada efsane takım sahneye çıktı. Kupanın rehavetini daha üzerinden atamamıştı ama bu hali de Fener'i yıkmaya yetti ve şampiyonluk hak edenin oldu.
Bursaspor bu ligde şampiyon olabilecek nadir takımlardan biriydi ve bunu da başardılar. Kim peki bu başarıya ulaşabilecek diğer takımlar?
Eskişehir: Zamanında çok yaklaşmıştı fakat olmadı. Yine eski günlerine döneceğine eminim.
Ankaragücü: Günümüze kadar önemli bir başarısı olmamasına rağmen bu potansiyeli olan bir takım. Süper ligdeki Ankara takımlarının sayıları azalırsa Ankaragücü daha iyi noktaya gelecektir. Sayılarının artması kalitelerini düşürdü.
Artık Anadolu da bu rüyayı gerçeğe dönüştürmüş iki takım var. Biri efsane takım Trabzonspor, diğeri ise bu yılın şampiyonu Bursaspor. Ve bu başarıya erişebilecek iki takım daha var. Bu dört takımın da tek bir ortak özelliği var. Başarıya inanan, hayallerinin peşinden koşan, takımlarıyla bir bütün olan taraftarları. Şehirler takımlarıyla tek yürek, tek bilek olup ligdeki bu yarışa onlarda dahil oluyor. Bu başarılar İstanbul takımlarıyla kendi evlerinde oynadıkları maçlarda bile stadı dolduramayan Sivas gibi Gaziantep gibi şehirlere çok uzak.

Şampiyon Bursaspor!

Peki diğer tarafta neler oluyor?

Maçtan Önce | Maçtan Sonra


Sonuç:


özlü söz: İntikam soğuk yenen bir yemektir

17 Nisan 2010 Cumartesi

Tecrübe


Her yerde karşımıza çıkan bir kelime. İş yerine yeni bir çalışan almak isteyen bir şirket tecrübeli birini istiyor. Neden? Çünkü alınacak kişi iş yerindeki tecrübesiz kişilere yol gösterecek, işleri daha iyi planlayacak ve bu da başarıya ulaştıracaktır. Sporda Avrupa maçı gibi kritik maçlarda ilk akla gelen oyuncular yine Avrupa tecrübesi olan oyuncular. Askerde önemli bir görev sadece tecrübeli askere verilir. Bunun da sebebi yine aynı. Oluşabilecek hata riskini azaltmak. Peki nedir bu tecrübe?
İşte bu sorunun cevabı kimin söylediğini bilmediğim bu güzel sözde gizli:
Tecrübe, istediklerinizi elde edemediğinizde kazandıklarınızdır.

Yani başarısızlıklar sonucu kazanılan bir erdemdir. Peki o zaman ilk paragrafa geri dönelim. Bir iş yeri yeni bir çalışan almak istediğinde hayatı başarısızlıklarla dolu birini almak ister mi? Uluslararası önemli bir maça çıkacak takım, daha yeni takımda oynamaya başlamış genç bir oyuncuyu bu maça alır mı? Ya da askerde önemli bir görevi sürekli yüzüne gözüne bulaştıran birilerine yine bu görevi verir misiniz?
Cevabınız "Hayır" ise, bir soru daha. Tecrübesiz kişilere bu fırsatı vermiyorsanız nasıl tecrübeli kişiler elde edeceksiniz?
Eğer cevabınız "Evet" ise aldığınız bu riski azaltmak için ne yapıyorsunuz?

6 Nisan 2010 Salı

Star Trek Android Serisi

Fırsat buldukça Star Trek Android'den kareler yayınlayacağım. Bu yayınların tek amacı gaz ve motivasyondur. Bu serideki karakterler hayal ürünü değildir. Korku, şiddet ve cinsellik içermez. Hedef kitle ise ben diyim 7, sen de 70. Ayrıca yayınlanacak kareler tamamen el emeği göz nurudur, lüften dalga geçmeyelim :)

5 Nisan 2010 Pazartesi

Dharma Initiative


Uykudan zor uyananlar ya da hiç uyanamayanlar, ne çabuk sabah oldu diyenler, keşke kutuplarda olsaydım da sabah 6 ay sonra olsaydı diyenler bu ürün size hitap ediyor. Tabi ön şart Lost hayranı olmak. Pijamayı vermiyorlar yalnız sadece saat.
Saati kuruyorsunuz. Zamanı geldiğinde alarm çalmaya başlıyor. Buraya kadar herşey normal. Eğer 1 dakika içinde doğru sayıları üzerindeki ekrana girip enter tuşuna basmazsanız alarmın şekli değişiyor. Üzerinde ise tuhaf karakterler beliriyor.



Küçük bir video ile akışı görebilirsiniz: Dharma Initiative Alarm Clock

kaynak

22 Mart 2010 Pazartesi

Gerizekalı Robotlar İstiyorum!


Web 3.0 yazılarından birini okurken ilginç bir iddia gördüm. Web 3.0 öyle mükemmel olacakmış ki, evlerimizdeki buzdolabı içerisindeki bitmekte olan sütü algılayıp markete sipariş verecekmiş. Ve bu buzdolabına akıllı buzdolabı diyeceklermiş. Düşünsene evindeki her eşya en akıllısından. Hepsi kafasına göre takılıyor. Kimi sipariş veriyor, kimi balkonda sigara tüttürüyor, kimi okeye dördüncü arıyor. Ev kontrolden çıkar böyle bir durumda.
İstemiyorum akıllı robotları hayatımda. Makineysen makineliğini bil!
Böyle abidik kubidik icatlar yapacaklarına buzdolaplarını daha az enerji harcayıp daha verimli soğutma sağlar hale getirseler ya. Evi ısıtmak için enerji harcıyoruz. Buzdolabındaki yiyecekleri de soğutmak için yine enerji harcıyoruz. Eee o zaman bir yolunu bulup bu ısı iletimini sağlasalar ya. Enerjiyi tek yönde ve daha az harcamış oluruz. Ama bunu bırakıp markete nasıl sipariş veririzin yollarına bakıyorlar.
Makine dediğin düşünmeyecek. Ben düşünüyorum zaten onun yerine. O sadece benim dediğimi yapsın yeter. Gelecekte makine istiyorum ama en gerizekalısından!
İş sadece robotlar ve makinelerle de bitmiyor tabi. Bir de arama motorları var. Bu aralar iyice cıvıtan Google mesela. Hem kişilerin özel hayatlarına ve gizlilik haklarına saygı göstermiyor, hem de bu verileri kullanarak kötü arama sonuçları karşımıza çıkarıyor. Nasıl kötü derseniz, şöyle kötü: Şimdi siz bilişim sektöründesiniz diyelim. Haliyle aramalarınız hep bilişim sektöründen olacaktır. Fakat merak edip bir yemek tarifi aratmaya kalktığınızda bu "akıllı" arama motoru sizin aslında yine bilişim sektöründe arama yapmak istediğinizi düşünecek ve mercimek çorbası yerine ilk sıralarda C++ kodları göreceksiniz. Tabi şu an durum o kadar vahim değil ama o yönde adımlar atılıyor SEO başlığı altında. Bunu yaparken de karşılarındaki kişilerin insan olduğu gerçeğini gözardı ediyorlar. İnsanı iki parametre ile bir kalıba sokabileceklerini ve daha iyi arama sonuçları çıkarabileceklerini düşünüyorlar. Bırakalım da zaman göstersin.

8 Mart 2010 Pazartesi

O Geliyor!


Tek bir söz bile söylemeden, sadece kemanı ile herşeyi anlatabilen insan 31 Mart saat 20:00 de Maslak'ta olacakmış. Tabi ben de :)
Bence ruhumuz da bir tatili hak ediyor. Etkinliğe katılıp ona bu imkanı sağlamalıyım. Ben daha kim olduğundan bahsetmemişim. Peki geliyor o zaman:

O bir Dünyanın En iyi Virtözü,
O bir Komşu,
O bir Sanatçı,
O Farid Farjad!!!

Bu da rezervasyon linki

eyvah eyvah


Galiba ilk kez bir haftasonunu bu kadar dolu yaşadım. Cumartesi akşamının sürprizini ise ortak yaptı. Kendi yöresinden bir komedi filmiydi bu. Oyuncularda çok sevdiğim ve filmlerini takip ettiğim kişilerdi. Ata Demirer ve Demet Akbağ varsa bir filmde şüphe etmeme gerek kalmıyor. Zaten filmi seçen de ortak olduğu için kötü bir film olma ihtimali sıfırın altına düştü (nası bi ihtimalse :?) İzlenmesi gereken güzel bir komedi filmi. Çünkü yakın zamanda çıkan komedi filmlerini izlediyseniz bu film ile aralarında dağlar kadar fark olduğunu göreceksiniz. İşte bu fark daha önce yazdığım ucuz mizah ile kaliteli arasındaki farkı bize verir.
Ata Demirer de daha önce KorsanTV çıkışıyla mükemmel bir giriş yapmıştı televizyon dünyasına. Fakat telif haklarının Star TV de olması ve aynı dönemlerde bu kanala TMSF'nin el koyması ile bir süre ekranlardan uzaklaşan sanatçılardan biri. Yakın zamanda çıkan Osmanlı Cumhuriyeti ise mükemmel bir filmdi. Bir çok kişi G.O.R.A. gibi filmlerden beklediği etkiyi bu filmde aradığı için beğenmemiş olsa da tekrar yayınlansa tekrar izeleyebileceğim filmler listemdedir.
Demet Akbağ, tiyatro ve sinemada Türkiye'deki en başarılı kadın oyuncudur. Aklıma bir sürü tiyatrosu geliyor ama her seferinde "Sen Hiç Ateş Böceği Gördün Mü?" oyununu hatıladığımda dur şunu bir daha izleyeyim diyorum. Kaç kez izlediğimi hatırlamıyorum ama bundan sonra da izlemeye devam edeceğimi biliyorum. Bu tiyatrosundan fazla bahsetmeyeceğim, yoksa yine kendimi kaptırıp sayfalar dolusu yazı çıkarabilirim.
Konudan çıkmayalım ve "eyvah eyvah" diyelim ve de teşekkürler ortak diyelim...

4 Mart 2010 Perşembe

Mimoza Çiçeği

Bitkilerin de canlı olduğunu bana öğreten ilk çiçek. Çocukluk yıllarımda sahil kenarında bulunan parkların etrafında bulunurdu. Yapraklarına dokununca aniden kapandığı için ilginç gelirdi bize. Boyumuz yettiği yerdeki yapraklarına dokunurduk. Sanki her seferinde başka bir tepki verecekmiş gibi izlerdik şimdi ne yapacak diye. Dokunulduğunda yapraklarını kapattığı için küstüm otu da diyorlarmış. Bir de çok fazla poleni var. Çiçekleri kokmuyordu. Koklamaya çalışınca burnumuzu yanaklarımızı sapsarı yapıyordu polenleriyle.
Nerden çıktı mimoza diyebilirsiniz. Volkan Konak dinlerken çıktı :) Mimoza Çiçeğim Beğendiğim bir şarkı. Bir kaç kez üst üste dinleyince merak ettim neymiş bu mimoza çiçeği. Hemen internetten aradım. Meğer çocukluk yıllarımda burnumu sapsarı yapan çiçekmiş. Acaba bu saatte açık bir park var mıdır? Ya da yol kenarında bir mimoza çiçeği...

25 Şubat 2010 Perşembe

Ce eeeee

Uzun bir aradan sonra tekrar doğal yaşama geri döndüm. Fırsat buldukça yazılarıma devam edeceğim. Askerlik anılarını da daha sonraya saklıyorum. Biraz soğusun. Aralara serpiştiririm ;)